T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
WEB SİTESİ GİZLİLİK VE ÇEREZ POLİTİKASI
Web sitemizi ziyaret edenlerin kişisel verilerini 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca işlemekte ve gizliliğini korumaktayız. Bu Web Sitesi Gizlilik ve Çerez Politikası ile ziyaretçilerin kişisel verilerinin işlenmesi, çerez politikası ve internet sitesi gizlilik ilkeleri belirlenmektedir.
Çerezler (cookies), küçük bilgileri saklayan küçük metin dosyalarıdır. Çerezler, ziyaret ettiğiniz internet siteleri tarafından, tarayıcılar aracılığıyla cihazınıza veya ağ sunucusuna depolanır. İnternet sitesi tarayıcınıza yüklendiğinde çerezler cihazınızda saklanır. Çerezler, internet sitesinin düzgün çalışmasını, daha güvenli hale getirilmesini, daha iyi kullanıcı deneyimi sunmasını sağlar. Oturum ve yerel depolama alanları da çerezlerle aynı amaç için kullanılır. İnternet sitemizde çerez bulunmamakta, oturum ve yerel depolama alanları çalışmaktadır.
Web sitemizin ziyaretçiler tarafından en verimli şekilde faydalanılması için çerezler kullanılmaktadır. Çerezler tercih edilmemesi halinde tarayıcı ayarlarından silinebilir ya da engellenebilir. Ancak bu web sitemizin performansını olumsuz etkileyebilir. Ziyaretçi tarayıcıdan çerez ayarlarını değiştirmediği sürece bu sitede çerez kullanımını kabul ettiği varsayılır.
Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz aşağıda sıralanan amaçlarla T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından Kanun’un 5. ve 6. maddelerine uygun olarak işlenmektedir:
Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz, kişisel verilerinizin işlenme amaçları doğrultusunda, iş ortaklarımıza, tedarikçilerimize kanunen yetkili kamu kurumlarına ve özel kişilere Kanun’un 8. ve 9. maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartları ve amaçları kapsamında aktarılabilmektedir.
Çerezler, ziyaret edilen internet siteleri tarafından tarayıcılar aracılığıyla cihaza veya ağ sunucusuna depolanan küçük metin dosyalarıdır. Web sitemiz ziyaret edildiğinde, kişisel verilerin saklanması için herhangi bir çerez kullanılmamaktadır.
Web sitemiz birinci ve üçüncü taraf çerezleri kullanır. Birinci taraf çerezleri çoğunlukla web sitesinin doğru şekilde çalışması için gereklidir, kişisel verilerinizi tutmazlar. Üçüncü taraf çerezleri, web sitemizin performansını, etkileşimini, güvenliğini, reklamları ve sonucunda daha iyi bir hizmet sunmak için kullanılır. Kullanıcı deneyimi ve web sitemizle gelecekteki etkileşimleri hızlandırmaya yardımcı olur. Bu kapsamda çerezler;
İşlevsel: Bunlar, web sitemizdeki bazı önemli olmayan işlevlere yardımcı olan çerezlerdir. Bu işlevler arasında videolar gibi içerik yerleştirme veya web sitesindeki içerikleri sosyal medya platformlarında paylaşma yer alır.
Oturum Çerezleri (Session Cookies) |
Oturum çerezleri ziyaretçilerimizin web sitemizi ziyaretleri süresince kullanılan, tarayıcı kapatıldıktan sonra silinen geçici çerezlerdir. Amacı ziyaretiniz süresince İnternet Sitesinin düzgün bir biçimde çalışmasının teminini sağlamaktır. |
Web sitemizde çerez kullanılmasının başlıca amaçları aşağıda sıralanmaktadır:
Farklı tarayıcılar web siteleri tarafından kullanılan çerezleri engellemek ve silmek için farklı yöntemler sunar. Çerezleri engellemek / silmek için tarayıcı ayarları değiştirilmelidir. Tanımlama bilgilerinin nasıl yönetileceği ve silineceği hakkında daha fazla bilgi edinmek için www.allaboutcookies.org adresi ziyaret edilebilir. Ziyaretçi, tarayıcı ayarlarını değiştirerek çerezlere ilişkin tercihlerini kişiselleştirme imkânına sahiptir.
Kanunun ilgili kişinin haklarını düzenleyen 11 inci maddesi kapsamındaki talepleri, Politika’da düzenlendiği şekilde, ayrıntısını Bakanlığımıza ileterek yapabilir. Talebin niteliğine göre en kısa sürede ve en geç otuz gün içinde başvuruları ücretsiz olarak sonuçlandırılır; ancak işlemin ayrıca bir maliyet gerektirmesi halinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından belirlenecek tarifeye göre ücret talep edilebilir.
Gecelerde Ay düşer üstüne sini sini.
Seven taşa kazıtıp,anlatmış sevgisini;
Her yerinde parlıyor sanatın ihtişamı,
Ölmeden görmeliyiz Ağlasun Çeşmesini!..
Hititler’in önemli bir kolu olan Luviler ile tarihi başlatılan ve o zamanın güvenlik kaygısı, ve zengin maden yataklarına sahip olması nedeniyle 2271 metrelik Akdağ’ın zirvesinin gölgesinde, derin vadilere hakim bir konumda 1750 metre rakımda, Akdağ’ın güneye bakan dik bir yamacın taraçlandırılmasıyla kurulmuş bir mühendislik harikası ve Roma Dönemi mimarisinin en iyi örneklerini barındıran İmparatorların ve aşkların şehri Sagalasos’ta nice olaylar yaşandı. Bu aşklardan biri de İsebella ve Antonin’in hikayesidir .
Bugünden 1850 yıl önceAfyon, Antalya ,Isparta ve Burdur şehirlerinin bağlı olduğu ulu dağların yamacına sırtını dayamış ve etekleri güçlü surlarla çevrilmiş, zümrüt yeşili ormanları, kokulu gül bahçeleri ,asma bağları , geniş zeytinlikleri olan Psidya Devleti'nin Başkenti o zamanki adıyla Sagalasos diye bilinen sarayları, tiyatrosu, agorası, hamamı, meydanları ve çeşmeleri ile ünlü çok zengin şehirde Isabella adında çok güzel bir kız yaşarmış.
Dillere destan güzelliği ile bilinen Isabella ‘nın “Tanrı’ya, aşka adanmış” anlamına gelen adını ebe annesi ve tüccar babası birlikte koymuşlardı. Annesi ve babası Ağlasun’un (Sagalassos) en güzel kızını en güzel şekilde eğitmiş ve büyütmüşlerdi. Isabella Sakalasos Kütüphanesini dershane gibi kullanan filozoflardan dersler almıştı. Isebella yeşil gözlü, uzun boylu, beyaz tenliydi. Heykeltıraşlara poz verir iken topuklarına kadar düşen örgülü saçlarını nergis çiçekleri demeti süslerdi, beyaz ipekten entarisi yerlerde sürünürdü. Her gün kuğu sürüsü misali en önde Isabellea olmak üzere Ağlasun’un kızları Ağlasun Meydanı’nda güneşli günlerde gün batımına karşı müzisyenler önünde her gün raks ederlerdi . Çünkü; şehrin kralları “güzellikler ortaya çıksın ve insanlar mutlu olsunlar” diye tüm güneşli günleri genç kızlar için bayram ilan etmişlerdi. O tarihlerde özel günlerdeyse önce savaşçılar, şehrin kralı ve halkın önünde savaş hünerlerini gösterir ; sonra da yine kuğu misali en önde Isabella olmak üzere Ağlasun’un evlenme yaşında olan kızları müzik eşliğinde şehir meydanında raks ederlerdi.
Dillere destan güzellikte olan Isabella evlenme yaşına geldiğinde çok şehirden prensler ,savaşta başarı göstermiş nice yiğitler, pehlivanlar O’na talip oldular. Isabella’nın babası kızının isteği üzerine ; kızının güzelliğini gelecek nesiller de hatırlasınlar diye Isparta Dağları’nda çağlayan pınarlardan şehre su getirilmesini ve Sagalasos Meydanı’nın yanı başına Dünya’nın en güzel aşk çeşmesinin düğünden önce yapılmasını istemişti. Isabella’yı isteyenlerin tamamı umutla kendilerine gelecek olumlu haberi beklerken; Isabella’nın babası kızını Kralın oğlu Hektor’a, annesi ise kızının sevdiği kim ise ona vermeyi düşünüyordu.
Isabella yakın çevresine “ gece rüyalarına giren ;gündüz aklından çıkmayan evleneceği yiğidi Ağlasun’un bağlarında kendisinin seçtiğini ve “ aşık olduğu yiğidin adını dillere düşmesin diye nişandan önce açıklamayacağını” belirtiyordu. Isabella genç ordu komutanı; yiğitlerin en yakışıklısı ve yeteneklisi Antonin’e vurulmuştu. Bu sırrını annesi dahil herkesten saklıyordu. Antonin adlı yiğit yapılan tüm savaş oyunlarında birinci gelirdi. Yiğitlikte ve mertlikte üstüne yoktu. Namı yedi şehre yayılmıştı. Ordu komutanlığını bileğinin ve aklının hüneri ile şehir halkına açık yapılan spor müsabakalarında ve savaş oyunlarında kazanmıştı.
Isabella’nın babası kızının kimi sevdiğini bilmiyordu ama bir gün kızının ağzından “ evleneceği damattan çeyiz olarak dillere destan olacak aşkının dünya durdukça hatırası olacak Sakalasos şehrinin meydanına o günlerde değeri yirmi Talant, bugünkü değeri beş yüz kilo saf altın değerinde bir aşk çeşmesi yaptırmasını ve Isparta Dağları’nın çağlayan pınarlarından bu çeşmeye kapalı künkler ile su getirilmesini isteyeceğini “ duymuştu. Hatta Isabella şehrin başmimarına yaşama sevincini ve aşkını anlatacak olan kendisi için yapılmasını istediği aşk çeşmesinin şehir meydanına hakim yerini de göstermişti. “Çeşmenin güzelliğinin kendi güzelliğinden geri kalmamasını “ mimarlardan ve heykeltıraşlardan özellikle istemişti.
Ordunun Antonin’in komutasında seferde olduğu günlerde Ağlasun Kralı, Isabella’nın babasına elçiler göndererek Isabella’yı tahtını bırakacağı tek oğlu Hektor’a istedi. Hatta elçiler,Isabella’nın çeyiz olarak yapılmasını istediği çeşmeyi Kralı’ın seve seve yaptıracağını; Isparta’nın dağlarından çağlayan pınarlardan bu çeşmeye insanların ve kurdun; kuşun içmesi için bol berrak sular getireceğini, ayrıca yeşil mermerden yapılmış sarayını da Isabella’nın oturması için O’na hediye edeceğini ve ister iseler annesi ve babası ile birlikte ailecek bu sarayda kalabileceklerini; hatta başka istekleri varsa o isteklerini de yerine getireceğini belirttiler.
Isabella’nın tüccar babası gelen elçileri nazikçe karşıladı. Elçiler kızın babasına ve annesine “ kral öldüğünde yerine geçecek oğlu Hektor’un Isabella’ya aşık olduğunu, bu müjdeli haberi vermek için geldiklerini” ballandıra ballandıra anlattılar. Kız istemeye gelen kralın gönderdiği elçilere Isabella’nın babası sevinçten ağzı kulaklarına varırcasına “ Sagalasos’ta Kral'ın sarayından daha ihtişamlı bir sarayın olmadığını , ayrıca Kralı’n oğlu Prens Hektor’un üzerine de yakışıklı bir yiğit tanımadığını “ belirterek ;kızının gıyabında ve kızının rızasını almayı bile düşünmeden; kızının adına evlilik sözlü verdi. Bunun üzerine gelen elçiler evden çok memnun ayrıldılar.
O gece Kral’ın oğluna bu kız isteme olayı , Isabella’nın savaşa giden sevdiği Ordu Komutanı Antonin ve askerleri dışında ; bütün Sagalasoslular tarafından duyuldu. Isabella hariç , herkesi “Isabella ile Kral’ın oğlu Hektor evlenecekler” diye merak, sevinç ve heyecan sardı. O geceyi Isabella bin gece gibi geçirdi. Sanki kırk kere öldü, kırk kere dirildi. Çünkü Antonin savaşa gitmeden önce fal tavuklarına yem atmış ve fal tavukları yemi iştahla yememişlerdi. Bir önceki gece de Sakalasos’ta gökyüzünde iki kuyruklu yıldız beş dakika ara ile kaymışlardı. Acele olarak Antonin’e haber uçurulmalıydı:
Kralın elçilerinin kız istemeye geldiği o uğursuz gecede ne yazık ki Antonin şehirde değildi ; seferdeydi. Eğer şehirde olsaydı elçiler daha kız babasının evine gelmeden Isabella’yı atının terkisine alıp kendisine bağlı kalelerden birine hemen o gece kaçırabilirdi.
Antonin aşkı uğruna savaş elbiselerini ve silahlarını satsa ancak üç yüz öküz bedeli kadar para ederdi. Bu para da anıt çeşmenin bir kısmını yaptırmaya bile yetmezdi. Ne yazık ki Aşk Çeşmesi’ni yaptırmaya ve Isparta Dağları’ndan çağlayan pınarlardan sular getirmek için yirmi Talant ağırlığında altın para gerekiyordu. Antonin sevdiğine aşkını anlatmanın abidesi olacak Aşk Çeşmesi’ni yaptırmak için Sagalasos Kralını razı ederek savaşa gidip ganimet ile dönmekten başka çıkar bir yol bulamamıştı .
Antonin, Sagalassos Kral’ından izin alıp 7 günlük mesafede bulunan Sagalassos’un doğusundaki hazinesi altınlarla dolu Adada Kalesi’ne doğru ordusuyla harbe giderken ;ne olur; ne olmaz diye Isabella ile haberleşmek için birbirini gören 7 kara dağın başına ; yedi nöbetçi koymuş ve Isabella’dan her gün hayırlı haber olursa, her sabah şafak sökerken her nöbetçisinden kırmızı duman tüten meşale yakmalarını ,kara haber olursa da kara duman tüten meşale yakmalarını istemişti.
Isabella’nın sevgilisi Antonin askerleri ile Sagalasos’a yedi günlük uzaklıkta Adada şehrinin kalesini muhasara altına alıp; orada önceden kendi gönderdiği ajanlarından duyduğu yüzlerlerce Talant ağırlığındaki altın külçeleri ele geçirip ganimet olarak almaya gideli daha üç hafta kadar olmuştu. Adada Kalesi’nin burçları sağlamdı , yeterli suyu vardı ama içindeki asker sayısı ve yiyecek miktarı azdı. Her sabah Adada Kalesi’nden gelen yalvarma heyetine Sagalassos Ordu Komutanı Antonin ; barış şartı olarak Büyük İskender’in ağzı ile “Benim bir tek şartım var, teslim olun, sizden başka bir şey istemiyorum “ diyordu. Antonin’in güçlü ordusu karşısında Adada halkının uzun süre dayanma şansları yoktu.
Her sabah güneş doğarken Adada halkı ve askerleri gönderdikleri yalvarma heyeti aracılığı ile kaleyi vermeden ; haraç verip kaleyi almaya gelen Antonin’den imdat diliyorlardı. Kaleleri ve özgürlükleri hariç ; verebilecekleri haracı vermeye hazırdılar. Ama Antonin hem kaleyi ,hem de kalede yığılı yüzlerce Talant olduğu söylenen altınları almak ve böylece Sagalasos’a büyük miktarda ganimet , zafer , şan ve şeref ile dönmek istiyordu. Ama işler Antonin’in umduğu gibi yolunda gitmedi. Dağlara hakim bir tepeye karargahını kuran Antonin’in ordusunun Adada’yı muhasara ettiğinin 13.günü her gün kırmızı duman görüntüleri ile haber almanın aksine; o gün dağlarda ellerinde meşale bulunduran nöbetçiler Isabella’dan kara haber var anlamında meşalelerinde kara dumanlar tüttürdüler. Kara haber, kara duman ile kara dağları aştı; Isabella’dan gelen kara haber sevdalısına aynı gün erkenden ulaştı. Dağ başlarında kara duman tüten meşaleleri gören Antonin; Isabella’dan gelen bu kara haber üzerine savaşa devam etmenin doğru olmayacağını o sabah anladı, hırsından miğferini kaldırıp taşlara çaldı,mızrağını emrindeki komutanların gözü önünde taşa batırıp kırdı.
Antonin son gelen Adada şehri yalvarma heyetini morali bozuk bir zamanında huzura kabul etti. İki taraf arasında kısa süren pazarlık yapıldı. Antonin Adada şehri halkından 72 katır yükü gümüş para tutan sefer masraflarını ve 7 payın üçü Sagalasos Kralı’na , ikisi Ordu Komutanı olan kendisine ve kalan ikisi de askerlerine dağıtılmak üzere yedi fil yükü 70 Talant altın ganimet alıp ; iki tarafı da memnun eden bir anlaşma yapıldı. İki tarafı da memnun eden bu anlaşmadan sonra kösler, trampetler, davullar vuruldu, kuşatma kaldırıldı, orduya geri dön emri verildi.
Geri dönen ordu 7 günlük yolu beş günde alarak tam şafak sökerken Sagalasos’a geri döndü. Sagalasos’a giren orduyu Kral,Senato üyeleri ve ihtiyarlardan oluşan topluluk şehrin bir fersah dışında karşıladı. En önde yüklü ganimetlerle dönen ordunun komutanı Antonin vardı. Antonin'in üstünde zırhı , başında miğferi, beyaz atından inip şehrin girişindeki taç kapıdan girerken, Isabella O’nun önünde diz çökerek “seni çok seviyorum” anlamına gelen kocaman bir kırmızı gül demeti sundu . Sagalasos saraylarının pencerelerinden bakan Ağlasunlu kızlar,kadınlar, nineler bu manzarayı kaçırmadılar, hemen ” kızın gönlü Prens Hekor’da değil; Ordu Komutanı Antonin’de “ diye dedikodu yapmaya başladılar.
Zafer alayı geçerken kösler, trampetler çalındı, okçular sevinçten gök yüzüne doğru o kadar ok attılar ki ,seferden dönenler okların gölgesinde kaldılar ,gök yüzü kısa süreliğine oklardan görünmez oldu. En önde her biri ata binmiş, zırhlara bürünmüş yüzlerce subay, onları takip eden her biri on Talant harp ganimeti altın taşıyan yedi fil ve gümüş para yüklü 72 katır vardı. Arkadan ordunun malzemesini taşıyan savaş arabaları, yiyecek taşımada kullanılan deve kervanı ve zırhlara bürünmüş ellerinde kılıç, mızrak, gürz, topuz ve kalkan taşıyan ağır piyadelerin gelişi görülmeye değerdi.
Antonin üç fil yükü altını “ Kralın hakkı “ diye Kral’ın Hazine Dairesine gönderdi. İki fil yükü altını subaylara iki pay, rütbesiz askerlere bir pay olmak üzere dağıtılmasını istedi. Kalan iki fil yükü altını ise kendisi için daha doğrusu Aşk Çeşmesi’ni yaptırmak için Kral’ın Emanet Dairesine indirtti. Hazineden karşılanan sefer masrafı 72 katır yükü gümüş para da Hazineye geri verildi.
Ağlasun Kralı askerlerinin seferden ganimetle dönmesinin şerefine, savaşçıları onurlandırmak ve elde edilen ganimet sevincini halkla paylaşmak için aynı gün ikindi vakti bir şölen tertip etti. Şehrin tanrılarına adaklar adandı, kurbanlar kesildi, tepe kadar et yığıldı. Pilavlara dökülen tere yağları seller ,sular gibi aktı. Yemek faslına geçilmeden Sagalasos şehir meydanında önce evlenecek yaşa gelmiş kızlar raks ettiler, sonra da raks eden kızlar sevdiklerini dansa davet ettiler.
O gün şölen yerinde Kral’ın sağ yanında Veliaht Hektor ,sol yanında da daha sabah seferden dönen ve savaş elbisesine çıkarıp ,tören elbisesini yeni giymiş Ordu Komutanı Antonin oturuyorlardı. Meydan öylesine hınca hınç doluydu ki iğne atsan yere düşmezdi . Şehrin tüm ileri gelenleri ve halkı oradaydı. Herkesin gözü birbirlerine çok yakışan Isabella ve sevgilisi Antonin’in üzerindeydi. Kralın arkasında silahlı muhafızları, Prens Hektor’un yanında aynı zamanda koruması olan ,sadağı ok dolu meşhur nişancı Okçubaşı vardı. Prens Hektor o gün hem dalgın hem de çok sinirliydi. Çünkü Isabella’dan hala net bir cevap alamadığına üzgündü. Isabella O’nunla evlenme konusunda “evet” veya “hayır” diye bir cevap vermemişti, sadece aracılar ile “Prens hazretleri merak etmesinler; ordu seferden döndüğü gün cevabımı muhakkak öğrenecektir” diye haber göndermişti.
Orkestra tekrar çaldığında Isabella bir sülün gibi meydandaki kızlar arasından süzüldü ve meydanda bekleyenlerin umduğunun aksine Prens Hektor’u değil ;Ordu Komutanı Antonin’i dansa kaldırdı. Bu aşıkların dansı daha başlar başlamaz Prens Hektor’un aklı başından gitti ve şuurunu kayıp etti ,adeta delirdi; çıldırdı ; yanındaki Okçubaşı’na “Antonin’i vur” dedi. Saniyeler içinde Okçubaşı oku yayına sürdü ve Ordu Komutanı Antonin’i hedef aldı ;yayın kirişini çekip kaşla göz arasında oku fırlattığını Isabella gördü ve Antonin’e gelen oktan Antonin’i itip kurtardı ama kendi boynuna okun saplanmasından kurtulamadı. Kral o an orada Okçubaşı’na “dur” demeseydi, Okçubaşı Antonin’i de yeni bir ok atışıyla öldürecekti.
Isabella’nın yarası ağırdı, sevgilisi Antonin’in kollarında halkın önünde az zaman içinde can vermek üzere iken aklını başına topladı ve dilinden şu sözlerin döküldüğü rivayet edilir:
“Gelinlik giyemedim; babam buna ağlasın!
Anama söyleyin tez karaları bağlasın!
Antonin buraya bir aşk çeşmesi yaptırsın ;
Çeşmeden akan sular göz yaşımdır çağlasın!..
Çeşme yapan ustalara çil çil altın saçılsın,
Bahtsız olan kızların bahtı burada açılsın!”
Sevdiği ile dans ederken okla vurulan Isabella’nın sevdiğinin kolları arasında ölmesi üzerine Kralın emri ile şenlik o an sonlandırıldı. Ordunun yapacağı resmi geçit töneni de iptal edildi. O günkü şenlik; o günkü bayram tüm Sagalasos halkına zehir oldu . Herkes içten gelen hissiyatı ile yas tutmaya başladı. Burçlardan kara dumanlar tüttürüldü . Sagalasos halkı gurup gurup olup; ağlaştılar. Derken acı acı üstüne geldi .Yiğit asker Antonin sevgilisinin kolları arasında son nefesini vermesine fazla dayanamadı .İki saat içinde evinin bahçesindeki incir ağacının altında parmağındaki yüzüğünün kaşı altında taşıdığı zehri içip “ ah Isabella!.. Ah Isabella sensiz yaşamak bu dünyada bana haram oldu…Şimdi sana kavuşmaya geliyorum!..” diye diye inleyerek öldü ;ortalık yine karıştı.
Aklı başında ihtiyarlar dediler ki “Artık olan oldu, bu olanlar bize yeter ,bize onların muhteşem aşkına karşı yas tutmak düşer. ” Kral ve şehrin ileri gelenleri din adamları ile birlikte Isabella ve Antonin’in cenaze merasimine katıldılar.. İki sevgiliyi tüm Sagalassos halkı aynı gün bir seferde yan yana iki mezara ağlaşarak koydular.
Senato Sekreteri tarafından iki sevgilinin defini esnasında hüzünlü bir ses tonu ile okunan
Isebella’nın parşömen kağıdına yazılı rulo halindeki kendi el yazısı ders notlarının
ve devrin temel yaşam ilkeleri olan:Honeste vivere ,alterum non laedere,suum cuique tribuere (dürüst yaşamak, hiç kimseyi incitmemek, herkese hakkını vermek) yazılıydı .
İki kavuşamayan aşığın gömme töreni sırasında İsabella’nın okunan ders notlarının devamında tamamı devrin bilgesi İmparator Marcus AURELİUS’a ait tüm insanlığa ibretlik şu metinler vardı:
Nasıl iyi bir insan olunacağı hakkında daha fazla konuşma, öyle biri ol.
Şu an olmasını istemediğin, ya da gelecekte gerçekleşmesinden güvensizlik duyacağın şeyi bir kenara bırak.
Bedenin bu hayatta direnirken ,ruhunun pes etmesi yüz kızartıcıdır.
Kimsenin ruhunda kendi mutluluğunu arama!
Birbirimize karşılıklı yardım etmek için doğduk biz, tıpkı ayaklar, eller, göz kapakları, iki sıra diş gibi.
Kesinlikle gerçekleştirmek istediğin şeyler için hızlan, boş umutları defet, eğer kendinle ilgiliysen, hâlâ mümkünken kendi yardımına kendin koş.
Yaşamın kurtuluşu her şeyi bütünüyle, bütün gerçekliğiyle ,özü ve nedeniyle görmeye, bütün ruhunla doğru olanı yapmaya ve doğruyu söylemeye bağlıdır.
En üstün iyi, erdemdir; erdem, doğayla uyumlu yaşamaktır.
Neyi sık sık düşünüyorsan, aklın da ona benzer bir şey olacaktır: Çünkü ruhu dolduran düşüncelerdir."
Birbirimize karşılıklı yardım etmek için doğduk biz, tıpkı ayaklar, eller, göz kapakları, iki sıra diş gibi. İşte bu nedenle, birbirine karşı davranmak doğaya aykırıdır; birine kızmak, ondan nefret etmektense, kuşkusuz ona karşı davranmaktır.
Ussal varlıklar birbirleri için doğmuşlardır; hoşgörü adaletin bir parçasıdır; insanlar istemeden kötülük yaparlar; birbirleriyle savaşırlar, birbirlerinde kuşkulanır, nefret ederler, birbirlerini yaralarlar, en sonunda da ölür toprağa dönüşürler. Bir düşün bunu ve artık yakınma!
Bunun için, senin kendinin olan bu küçük toprak parçasına çekilmeyi unutma, her şeyden önce de, kederlenme, öfkelenme, özgürlüğünü koru ve şeylere gerçek bir insan, insancıl biri, bir yurttaş, bir ölümlü yaratık gibi bak.
Bir zamanlar ünlü olan ne çok insan çoktan unutuluşa yenik düştü. Onlara övgüler düzen daha nicesi çoktan göçüp gittiler.
Olaylardan oluşan bir ırmak, coşkun bir sel gibidir zaman; çünkü her şey görüş alanımızla belirir belirmez, sürüklenir gider, sonra bir başkası alır yerini, o da sürüklenir gider.
Yeni olan hiçbir şey yok: Her şey kendini yineliyor ve hemen geçip gidiyor.
Dünyanın kendisi de evrende bir noktadan başka bir şey değildir.
Çok geçmeden toprak üstümüzü örtecek, sonra toprak da başka bir şeye dönüşecek, bu böyle sonsuza dek sürüp gidecek.
Her şey nasıl da hızla yok olup gidiyor, hem evrendeki bedenlerin kendileri, hem de onların zaman içinde ki anıları.
Bilgisizliğin ve kendini beğenmişliğin, bilgelikten daha güçlü olması ne tuhaf değil mi?
Sabahları canım yataktan çıkmak istemediğinde, hemen şöyle düşün: “Bir insanın görevini yerine getirmek için kalkıyorum. Bunu yapmak için doğdum, bu dünyaya bunun için getirildim, peki ama neden yakınıyorum öyleyse? Yataktan çıkmayıp yorganı başıma çekmek için mi yaratıldım yoksa?“ “Kuşkusuz çok daha hoş bir şey bu.“ “Bunun için mi geldim dünyaya öyleyse? Harekete geçmek için değil de, duyuları sınamak için mi? Ağaçları, kuşları, karıncaları, örümcekleri, arıları görmüyor musun? Onların her birinin evrenin akışı içinde kendine düşen görevi yerine getirdiğini, evrensel düzene küçük de olsa katkıda bulunduğunu görmüyor musun? Sense, kendi adına, bir insan olarak yapman gereken şeyi yapmayı ret mi edeceksin? Kendi doğana uygun olanı yapmak için acele etmeyecek misin?
Seni kuşatan havası soluyarak paylaşmakla yetinme, bundan böyle her şeyi kuşatan zihni de paylaş. Çünkü zihnin gücü her yana yayılır; tıpkı havayı solur gibi, onu solumak isteyen kişinin içine işlemeye hazırdır.
Önünde daha yaşanacak on bin yıl varmış gibi yaşama. Yazgı başının üstünde asılı duruyor. Yaşadıkça elinden geldiğince iyi ol.
Başkasının kötü karakterine aldırma, yolundan sapmaksızın amacına doğru ilerle.
Ömrünün geri kalanını, sahip olduğu her şeyi bütün yüreğiyle tanrılara adayan biri gibi ve ne zorba, ne de kimsenin kölesi olarak geçir.
Şimdiye dek onların hepsine, “hiç kimseye doğru olandan başka hiçbir kötü şey söyleme, hiçbir kötü şey yapma“ ilkesine uygun olarak mı davrandın?
Her zaman mutlu yaşayabilirsin, çünkü doğru yolu izlemek, ona göre düşünmek ve davranmak senin elindedir.
Ama kendine iyi bir yazgı sağlayabilmiş olan kişi şanslıdır, iyi bir yazgı ise ruhun iyi eğilimlerinin olması, iyi dürtüler, iyi eylemlerdir.
Bu dünyada gerçekten değerli olan bir tek şey vardır: Her zaman gerçeğe ve adalete uygun olarak yaşamak, yalancılara ve adil olmayanlara karşı bile anlayışlı olmak.
Başkaları ne yaparlarsa yapsınlar, ne söylerse söylesinler ben kendi adıma iyi bir insan olmalıyım.
İnsana yaraşır şeyleri yapmakta bulur insan sevincini.
İyi bir insanın nasıl olması gerektiğini tartışma artık, iyi bir insan ol!
Eğer birisi, fikirlerimin ve eylemlerimin yanlış olduğunu kanıtlayarak beni ikna ederse, seve seve değiştiririm onları, çünkü benim aradığım gerçekliktir, gerçeklikten kimse zarar görmez, yanılgılarında ve bilgisizliklerinde direnenlerden başka.
Yalnızca evrensel düzenin ona ayırdığından hoşnut olmakla kalmayıp aynı zamanda adalete uygun ve iyilikle davranmaktan doyum sağlayan dürüst bir insan gibi yaşamaya çalış.
Her şey dönüşür, sen de sürekli bir dönüşüm içindesin ve bir anlamda, sürekli bir çözülme içinde. Tüm evren böyledir.
Beden daha savaşını sürdürürken ruhun savaşımı bırakması utanç verici bir şeydir.
Yaşam kısadır; yeryüzündeki varlığımızın biricik meyvesi, tanrısal yasaya uymak ve toplumun ortak yararına yönelik etkinliklerde bulunmaktır.
İnsanlar birbirleri için dünyaya gelmişlerdir. Bu nedenle onları eğit ya da katlan onlara.
Kişi yalnızca yaptığından ötürü değil, yapamadığından ötürü de haksızlık eder.
Bir şey doğru değilse, onu yapma; gerçek değilse söyleme.
Başkaları ne yaparlarsa yapsınlar, ne söylerlerse söylesinler, ben kendi adıma iyi bir insan olmalıyım. Başkasının yanlışı onu yapana bırakılmalı.
İçini kaz; çünkü iyilik kaynağı içindedir, sen kazmayı sürdürdükçe fışkırır.
Karakterin yetkinliği şurada yatar: Her günü son günmüş gibi yaşamak, telaşsız, uyuşuk olmaksızın, yapmacıksız.
İyi bir insanın nasıl olması gerektiğini tartışma artık, iyi bir insan ol!
Düşmanından öç almanın en iyi yolu, onun gibi davranmamaktır.
Önce okumayı ve yazmayı öğrenmeden, okuma yazma öğretmeni olamazsın. Yaşamak da böyledir.
Kendi kendime acı vermek yaraşmaz bana, çünkü başkasına hiçbir zaman isteyerek acı vermedim.”
Bu değerli metinlerin cenaze yerinde okunmasından sonra mezarcılar, Isabella’nın ve Antoni’nin mezarlarının üstlerine onulmaz kara sevdayı anlatan alev kırmızısı gül ile saflığı temsil eden beyaz gül dalları diktiler. Cenaze merasimine utançlarından olsa gerek Kralın oğlu Hektor ve Okçubaşı katılmadılar Antoni’nin üzerine ayrıca kazandığı savaşların anısına mezarına zırhını ,miğferini ve gümüş kakmalı kamasını koydular ve başucuna defne ağacı diktiler. Sagalasos’ta yedi gün, yedi gece yas ilan edildi.
Ordu Komutanı Antonin’in Isabella için yazdığı şu şiir intihar ettiği yerde bulundu::
SAGALASSOSLULAR’A HİTAP:
“Şunu iyi bilin ey Sagalassos halkı :
Isabella ve ben birbirimize deliler gibi aşıktık;
Saray ve siz Sagalassoslular inkar ettiniz sevdamızı .
Ve gördük ki gök yüzünde melekler kıskandılar bizi.
Bugün öbür dünyada beni bekleyen
Isabella’ya kavuşmak için
Yüzüğümün kaşında sakladığım zehri içip
Hemen ayrılıyorum aranızdan;
Sizden ricamdır vasiyetime engel olmayınız.
Bileğimin ve kılıcımın gücüyle kazandığım
Adada Kalesi Seferi’nden getirdiğim altınları harcayıp;
Şehir meydanına Isabella’ya olan aşkımı anlatan
Dünyada emsali olmayan bir çeşme yaptırınız;
Bu çeşmeye 21 fersah uzaklıktaki Isparta Dağları’nda çağlayan pınarlardan
Berrak ve gürül gürül akan suları getiriniz
Bu Isabella’nın bana, benim de size nasihatımızdır.
Gerçek aşka inananlar bizi hatırlasınlar diye …
Adını da “AŞIKLAR ÇEŞMESİ “ koyunuz.
Heykeltıraşlar o çeşmede mermerlere kazısınlar,
Bizim birbirimize olan engin sevgimizi.
Ve aşkımızı anlatan
Dünya’da emsali olmayacak çeşmenin yanı başına ;
“Ey buradan geçen ziyaretçiler ;
Şimdi esen bu rüzgarlar , çağlayan bu sular, anlatıyor size
Bizim yarım kalmış hazin hikayemizi .”diye yazsınlar.
Uğursuzluk Antonin’in Isabella’ya kavuşmak için intihar etmesi ile de kalmadı. Isabella ve Antoni’nin öldüklerinden kırk gün sonra Sagalasos’ta şiddetli bir deprem oldu, hem şehir yıkıldı ; hem de ihtiyar kral o depremde öldü. Kıskanç Hektor ‘un Sagalasos’a kral olmasının günü geldi. Isabella’yı çok sevmiş ama aşkına hiç karşılık bulamamış, kralın bahtsız oğlu Hektor “Ben Isabella’sız tacı ,tahtı sarayı ne yapayım, ölünceye kadar vicdan azabımdan dolayı Isabella’nın yasını tutmaya kendime söz verdim“ deyip; kendisine altın tepsi içinde sunulan saltanat tacını kaldırıp sarayın havuzuna attı ve ” Isabella’sız Dünya’da Sagalasos’a kral olmak istemediğini” belirtti. Sagalassos ihtiyarlarından oluşan Senato üyeleri hemen orada ölen Kral’ın başka oğlan çocuğu olmadığından krallık tacını sudan çıkarıp; Kral’ın büyük kızının başına koydular.
Senatörlerden kurulu mahkemede “Antonin’i vur” emrini veren Prens Hektor henedan mensubu olduğu için duruşmaya çağrılamadı; yargılanamadı. O zamanlar her yerde hanedan mensupları yaptıkları her işten sorumsuz olduklarından ,onlardan kimse hesap soramazdı. Bu soylu sayılan insanlar her kanundan muaftılar ve diledikleri her şeyi yapma ,yaptırma hakları vardı.
Hektor yargılanmadı ama ölünceye kadar Isabella ve Antoni’nin kavuşmalarına engel olduğu için vicdan azabı çekerek Sagalasos’ta viran hanelerde yarı deli gibi yaşadı. O gün düşünmeden, acımadan birbirini sevenlere ok atan ve yanlışlıkla Isabella’yı vuran Okçubaşı da Senato üyelerinden kurulu mahkemede yargılanıp “ uğursuz savaşçı” sayıldı. Sagalasos vatandaşlığından çıkarıldı, aynı karar ile gözleri bağlı olarak Roma lejyonunun bulunduğu Sina Çölü’ne sürgün edildi ve orada ölünceye kadar cezasını çekti.
Olaylar yatışınca sıra dünya durdukça Antonin’in Isabella’ya olan aşkının simgesi olacak Aşk Çeşmesi’nin yapılmasına geldi. Ülke ülke, şehir şehir tellallar çıkarılıp; mimarlar, taş ustaları, Afrodisiaslı meşhur heykeltıraşlar iş başına çağrıldı. Taş tüccarları bugün ki Afyonkarahisar sınırları içinde bulunan Dokimeion’dan (İscehisar) kara yolu ile çeşmenin ana sütunlarını oluşturan mermer taşlarını getirttiler. Çeşmenin sağ ve sol tarafında bulunan süslemelerin yapımında kullanılan mermer taşları Ege Denizinde Eğriboz Adasındaki Karistos Mermer Ocağı'ndan ve yine çeşmenin istiridye kabuğu görünümlü su düşürülen yapının sağ ve sol tarafını süsleyen sahanlıktaki heykellerin yapımında halk arasında "boynuz mermer" ya da "süzme mermer" olarak da adlandırılan ve dünyanın en seçkin heykellerinin yapımında kullanılan mermer taşlarının çıkarıldığı Aydın Afrodisias'tan (Karacasu-Palamutçuk Köyü) mermerler getirtilerek yaptırıldı. Çeşmenin yapımında yedi ayrı yerden getirtilmiş yedi çeşit mermer taşı kullanıldı ki sanatın zirvesi güneş ışıkları ile parlasın, insanlarda yaşama sevinci artsın istenildi.
Sagalassos’ta her şey yatıştıktan sonra mimarlar, mühendisler, heykeltıraşlar, nakkaşlar ve ustalar on dokuz yıl çalışıp nice el emeği; nice göz nuru harcayıp dünyada eşi benzeri olmayan Isabella ve Antoni’nin aşklarını anlatan 28 metre uzunluğunda ve 9 metre yüksekliğindeki çeşmeyi Antonin’in Adada Kalesi’nden aldığı 20 Talant altını harcayarak yaptılar. Ağlasun Mamak Ovası'nın toprağından yapılmış seramik künkler ile mühendisler, ustalar, işçiler 21 fersah uzaklıktaki Isparta Dağları’nın çağlayan pınarlardan gürül gürül akan, bol ve berrak sular getirip bu sanat şaheseri çeşmenin önündeki havuza yüksekten akıttılar. Sagalassos Aşk Çeşmesi tüm ihtişamı ile ortaya çıkıp iş bittiğinde, yapılan işin önemi ile orantılı bir açılış töreni düzenlendi. Bu törende Sagalassos Kralı, Sagalassos Aşk Çeşmesi'nin yapımında emeği geçen sanatkarlara ve ustalara payeler verdi. Bu paye alan sanatkar ve ustaların Sagalassos Tiyatrosunda oynanan oyunları en önde kral ile birlikte seyretmeleri için protokol düzenletti.
O günden bugüne yüzlerce yıldır hala Antoninler çeşmesinden çağlayıp akan sulardan insanlar, kurtlar, kuşlar, böcekler şifa niyetine içiyorlar.
Rivayet olunur ki Antonin’in Isabella’ya aşkını anlatan dünyada emsali olmayan bu çeşmeye yılda iki kez Ay gizli gizli yıkanmaya gelirmiş. Güneşin ışıkları ona her çarpışta türlü renk cümbüşleri oluştururmuş. Işığın tonları suda tayflar oluşturup ,gök yüzünün açık olduğu gecelerde bu çeşmenin havuzunda su kurbağaları ile yıldızlar birlikte oynaşırlarmış. Güvercinler bu çeşmenin suyundan içince Isabella ve Antoni’nin ruhları için başlarını göğe kaldırır dua eder ve rahmet okurlarmış. Bülbüller Ağlasun’da gül dallarına konarak; birbirlerine bu aşkın destanını okurlarmış.
Yine rivayet olunur ki Dünya’da görülmesi gereken ender yerlerden biri olan Sagalassos antik kentine özellikle Antalya, Burdur ve Isparta havalisinde dünya evine girecek gelin ve damatlar, evlilik öncesi muhakkak ziyarete gelir; "ömürlerinin en önemli anısı olsun" diye ve "tarihe not düşülsün" diye bu Isabella’nın Antonin’e kavuşamadığını anlatan ve Isabella’nın "Bu benim göz yaşımdır, sonsuza dek çağlasın. Bahtsız olan kızların bahtı burada açılsın!" dileğinde bulunduğu AŞK ÇEŞMESİ’nden akan suların önünde bolca hatıra resimleri çektirirlermiş
.
16.12.2020
Tahir DEMİR
AĞLASUN KAYMAKAMI